Bunları yapıyorsanız dikkat! İlişkiniz tehlikede...
Romantik ilişkilerde yaşanan sorunlar bireyin hem fiziksel hem psikolojik iyi oluşunu olumsuz etkiler. Bu sorunlara sebep olan faktör ise yaşanan çatışmaların sağlıklı yönetilemiyor oluşudur.
Çatışma kavramını tanımlayacak olursak, bir kişinin eylemlerinin diğerininkini engellediği durumlarda gözlenen kişiler arası bir süreçtir. Diğer bir ifadeyle her iki bireyin farklı şeyler istemesi ve bireylerin bir durum üzerine anlaşamaması sonucu ortaya çıkar. Tanımdan da anlaşılacağı gibi çatışma iyi veya kötü bir şey değildir. Bunu belirleyen kişilerin tepkileridir. Keza insan davranışının doğal bir parçası olan çatışma, bir grubun olduğu her yerde endam eder. Romantik ilişkilerimiz de buna dâhildir.
Aksine bazı ayrılıklar hiç çatışma olmamasından da doğabilir. Sebebi bireylerin duygu ve düşüncelerini ifade etmemeleri, çatışmadan kaçınmalarıdır. Bunun sonuncunda paylaşımın çok az olması, ifade edilmeyen duyguların ilişki içinde farklı ortamlarda veya bedende rahatsızlıklar şeklinde ortaya çıkması ilişki doyumunu azaltır. Çünkü çatışmasızlık soğuk savaş demektir. Yani bireyler küsme gibi pasif davranışlar sergileyerek çözümden uzaklaşır. Bu durumda önemli olan çiftlerin uyumlu görüşlere sahip olmaları değil, farklılıkları nasıl çözdükleridir.
Çiftler arası çatışmaları yıkıcı yapan durumlardan biri, olayın ortaya çıkışına dair yapılan yargının o kişi ile ilgili bir şeye “yüklenmesinden” kaynaklanmaktadır. Diğer bir ifadeyle partnerinin davranışını; çatışmayı başlatmak olarak, mantıksız ve anlayışsız olarak ve önceki olumsuz davranışlara gönderme yaparak yorumlarken; kendi davranışlarını haklı ya da mazur gösteren yanlara gönderme yaparak açıklamaktadır. Örneğin, biz geç kalmışsak “Trafiğe yakalandım” derken; partnerimizin geç kalmasını “Her zaman geç kalıyorsun, çok yavaşsın.” şeklinde yorumlarız. Bu durumda o an ki olaya değil, kişinin kendisine atfettiğimiz daha derin, içsel ve kararlı bir yüklemeyi içerir. Bu, daha şiddetli çatışmalara sebep olur. Buradaki gibi partnerimizin olumsuz davranışlarını kalıcı, kişisel bir etmene bağlarken olumlu davranışlarını da geçici, dışsal etmenlere bağlayabiliyoruz ki bu da ilişkimizi etkileyen bir başka durum olarak karşımıza çıkar.
Bahsettiklerimle birlikte, çatışmanın temelinde ilişkideki sorunlara yol açan bazı inançlar olabilir. Bunlardan bazıları şöyledir;
Ben Haklıyım
Tabi bireylerin değerleri ve haklı olmak ile ilgili inançları vardır. “Haklıysan hakkını savun”, “Hakkını kimseye yedirme” gibi pek çok örnek verilebilir. Bunlar bir konu hakkında mücadele etmemiz gerektiğinde işimize yarar. Fakat yakın ilişkilerimizde savaşa, mücadeleye gerek yoktur. Çünkü “düşman” yoktur. Diğer taraftan kimin “haklı” olduğu belirlenmesi durumu ise ikili ilişkilerde zor bir durumdur. Haklı olmak bir bağlam içinde değerlendirilir, nereden baktığınla ilgilidir. Her iki tarafın da haklı ve haksız bakış açıları olabilir.
Zaman zaman farklı fikir, ihtiyaç, isteklerin olması normaldir. Bu farklılıkları yargılamadan anlamaya çalışmak gerekir. “onun ihtiyacı ne?”, “bakış açısı ne?” gibi sorularla onu anladığınızı, önemsediğinizi gösterir ve uzlaşma zemini oluşturursunuz.
Senin İyiliğin İçin Söylüyorum
Sevdiklerimizin iyiliğini düşünür ve onlar için bir şeyler yapmayı arzular ve bunu da onlara iletiriz. İyi niyetli gibi görünse de aslında ,“Senin aklın ermiyor. Bak ben senden akıllı olduğum için senin yerine düşündüm ve yapman gerekeni buldum.” diyor oluruz. Bu durum onun kendini yetersiz, beceriksiz hissetmesine sebep olabilir. Ayrıca o kendi iyiliğini farklı bir bakışla değerlendirmiş olabilir. Onun bakış açısını egale ederek de varoluşuna saygı göstermemiş oluruz.
“Şuan cidden kendi iyiliğini düşünemiyor, her ikimizi de sıkıntıya sokuyor.” diye düşünebilirsiniz. Burada yine ona akıl, öğüt, talimat vermek yerine neler düşündüğünü, hissettiğini araştırın. Araştırma yapmak; yargılamadan, suçlamadan değer verdiğimiz insanın ne hissettiği neyi, ne düşünerek, nasıl yaptığı ve altında yatan ihtiyaç/sebeplerinin ne olduğunu bulmaya çalışmaktır. Ona “bunu söylerken ne hissediyorsun?”, “seni bu sonuca götüren nedir?” vb. sorular sorabilirsiniz. Bu gibi sorular onun ihtiyaç, istek, düşünce, duygularını merak ettiğinizi de göstererek ona kendini önemli ve değerli hissettirmiş olursunuz.
Beni Seviyorsa, Ne İstediğimi Ben Söylemeden Anlamalı
Sevdiklerimizin ihtiyaçlarını, isteklerini düşünür ve elimizden geldiğince buna göre davranırız. Fakat seviyor olmak karşımızdakini her an düşünmek veya onun aklını okumak demek değildir. Yetişkin bireyler kendini ifade etme potansiyeline sahiptirler. Örneğin, çiftlerden birinin diğerine bir hediye alması tabi duyarlı bir davranıştır. Ama onun aklında o gün size bir hediye almak düşüncesi olmamasına rağmen sizin ona size istediğiniz şeyi almasının sizi mutlu edeceğinizi söylemeniz üzerine özen gösterip alıyor olması size değer verdiğini göstermez mi? Tabi bazen siz söylemeden de yapsa tadından yenmez. Ama unutmayın ki kendinizi ifade ederek sevilme ve önemsenme ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz.
Kendinizi ifade ederken istek, ihtiyaç, duygularınızı gerekçelerini açıklayarak – genel geçer değil, spesifik gerekçeler- uygun bir dille aktarın. Kendini ifade etmek; aklına geleni geldiği gibi hoyratça düşünmeden söylemek, suçlamak, yargılamak, bağırıp çağırmak değildir. Onu anladığınızı, önemsediğinizi de göstermeniz önemlidir. Örneğin, “biliyorum bugünlerde gerçekten çok yoruluyorsun ve işlerin iyi olması için çabalıyorsun. Bu yüzden seninle gurur duyuyorum. Aynı zamanda endişeleniyorum da. Çünkü birbirimize çok az vakit ayırabiliyoruz.” ifadesi yapıcı, samimi, diğerini önemsediğimiz gösteren ve aynı zamanda kendi ihtiyaç ve duygumuzu ifade ettiğimiz yapıda iken; “sen bana vakit ayırmıyorsun, varsa yoksa işin.” İfadesi suçlayıcı, yargılayıcı ayrıca kendini ifade etmekten uzak bir yapıdadır. Olumlu ve olumsuz duygularınızın ikisini de ifade etmeyi (kendinize ve partnerinize karşı) unutmayın. Bu duyguların ifadesi güçsüzlük değil, güçlü bir benlik ve ilişki demektir.
Çok Bencil
Bu düşüncenin arkasındaki inanç bencilliğin çok kötü bir şey olduğudur. Elbette sevdiklerimizi düşünür, onları mutlu eder, bir şeyler paylaşmak isteriz. Bu da yaşamımıza anlam katar. Bazen de kendimizi düşünürüz elbet, kendimizi mutlu ederiz. Kendimizi mutsuz etme pahasına çok defa onları mutlu ediyorsak bir sıkıntı var demektir.
Farklı bir taraftan baktığımızda onun bencil olarak suçladığımızda biz bencil olmuyor muyuz? Aslında kendini düşünme beni düşün demiyor muyuz?
Burada önemli olan istek ve ihtiyaçları sıraya koymaktır. Partnerimizle farklı insanlarız ve dolayısıyla farklı istek ve ihtiyaçlarımız da olacaktır. Bunları görmek ve kabul edip “anlaşamamış olmak üzerine anlaşmak” bile bazen iyi gelir. Bu farklı istek ve ihtiyaçların nasıl? nerede? ne zaman? yapılacağını belirlemek de çatışmayı yapıcı şekilde çözmemizi sağlar. Örneğin; istekleri sıraya koyabilir, zamanını değiştirebiliriz.
Senin Yüzünden….
Çiftler arası çatışmalarda en sık ifadelerden biri “senin yüzünde...” kalıbıdır. “Senin yüzünden çocuğa bağırdım.”, ”senin yüzünden başım çatlıyor.” gibi ifadeler davranışın üzerindeki kişinin sorumluluğunu alır ve partnerine yükler. Böylece kendini aklar ve iyi hisseder. Farkında olmadan “zavallı ben” olarak güçsüz, çaresiz, kurban duruma düşerler. Burada amaç diğerini suçlamak ve “kurban” oluğuna inandırmaktır. Çözümü diğerinden bekledikleri için kimse ihtiyaçlarını istediği gibi karşılayamaz.
Aynı zamanda davranışlarımızın sorumluluğunu bilinmeyen bir nedene de yükleyebiliriz. “Ne yapayım, elimde değil. Sinirlenince kırıp döküyorum.” ifadesi buna örnektir. Yine sorumluluğu kendi üzerimize almayız. Peki, davranışlarının sorumluluğu bende değilse kimin elinde? Seçimlerimizin sorumluluğunu almaz, başkalarına topu atarsak topu tekrar geri alamayabiliriz. Her mi şeyin sorumlusu sensin? Tabi sevdiklerimiz bazen bizi üzer, hayal kırıklığına uğratır, canımızı acıtabilir. Ancak bunun ile nasıl baş edeceğimizi biz seçeriz. Sürekli diğerini suçlamak onu “günah keçisi” ilan ettiğiniz anlamına gelir. Kimse böyle suçlanmayı kabul etmeyecektir. Kendi davranışımız üzerindeki kontrol duygumuz özgüvenimizi artırır, ilişkilerimizi geliştirir.
Altta Kalmamalıyım
Altta kalmamalıyım inancının altında, ilişkinin bir savaş alanı olduğu düşüncesi vardır. İlişki birinin diğerini devireceği, ezeceği bir mücadele midir? Burada: altta kalmak ne demek? Altta kalırsam ne olur? Bir ilişkide, iletişimde olmak nasıl olur? gibi sorular düşünülebilir.
Çatıma anında seçeneklerden biri bir tarafın alttan alması, özür dileyerek öfkeyi azaltmaya çalışması olacaktır. Burada kast edilen kendini aşağılamak ya da nabza göre şerbet değildir. Alttan almak diğerini ezmeden meseleyi makulce konuşmaktır. Keza gerektiğinde yapılan şeyler için özür dilemek de bir olgunluk, özgüven göstergesidir. Bu şekilde partnerimizin de bu samimi ve insancıl davranış karşısında daha hoşgörülü olması muhtemeldir. Özür dilerken önemli bir nokta gerekçesi ile birlikte söylemektir. En önemlisi ise özür dilenen davranışı tekrarlamamak. Böyle bir özür olayı geçiştirmek, karşınızdakini kandırmak olur.
Olayları Büyütmemek Lazım
İlişki içinde veya ilişkiden bağımsız olarak yaşanılan sorun partnerlerden biri için önemli iken diğeri için önemli olmayabilir. Bu durumda kullanılan “abartma”, “ağzımızın tadını bozma”, “olur öyle şeyler, geçer” gibi ifadeler ilişkiyi sarsacaktır. Çünkü partneriniz için önemli, dert etmeye, konuşmaya değer gördüğü şeyi, siz önemsiz görecekseniz. Bu durum kendisini anlaşılmamış, önemsenmemiş, saçma şeyleri problem olarak gören aptal, yetersiz, güçsüz olarak görmesine yol açabilir. Onun için altında daha büyük bir problemi barındıran bir mesele olabilir. -Ki çoğu kez öyledir.- Sizin onu dinliyor olmanız bile yeterli bir çözüm olabilir.
Dinlemek; göz teması kurmayı, ses tonumuzu ayarlamayı, tüm beden ve zihin ile kişiye odaklanarak söylediklerine uygun tepkiler vermeyi içerir. Birey yalnız paylaşmak için sorunu anlatabilir. Böyle bir durumda onu anladığınızı göstermeniz ve duygu, düşüncelerini gördüğünüzü gösterip bunları ona da yansıtmanız önemli olacaktır. Ancak bir çözüm bulma beklentisi ile anlatırlarsa o zaman alternatifler sunmanız, sorunu tartıp birlikte bir yol çizmeniz gerekebilir. Anlayacağınız partnerimizin bizden beklentisini anlamamız önemlidir. Partnerinizi dinleyemeyecekseniz bunu gerekçesi ve zamanını belirterek söylemelisiniz. Örneğin, “çok uykum var, seni istediğim gibi dinleyemeyeceğim. Bu konunun senin için önemli olduğunu biliyorum. Bunu yarın konuşsak olur mu? ”
Görmezlikten Gelmeliyim
İlişkilerde görmezlikten gelmek ortada olan çatışmayı ortadan kaldırmaz. Sorunu görmeyerek “hallolur” demek bu sorunların daha da derinleşmesi, büyümesine sebep olur. Sırf görmemek için susmak, tavizler vermek, istemediğimiz gibi davranmaya sebep olabilir. Görmezden gelerek neyi amaçlıyorum? Amaçlarıma ulaşıyor muyum? Kısa vadede belki evet ama uzun vadede? Taviz vermek nasıl hissettiriyor? Peki, bu şekilde devam eden davranışlar sonucu ilişki nasıl bir hal alır? Aslında siz farkında olun ya da olmayın ilişkiniz bozulmaya başlamıştır.
Bunun yerine sorunu çözmek için harekete geçip stratejiler belirlemek gerekir. Çünkü sonunda görmezden gelmenin yarattığı o gerginlik, öfke, karışıklık duygusunu ortadan kaldıracak ve rahat hissetmenizi sağlayacaktır. Tabi sorunu görmek ve çözümü belirlemek daha meşakkatlidir. Bu sebeple elbette zor durumlarda kaldığınız olacaktır.
Yukarıdaki inançlar bazı olumsuz davranışların temelini oluşturuyor olabilir. Bunlara “suçlamak/aşağılamak, şiddet göstermek, acındırmak, akıl okumak, duymazlıktan gelmek, geçiştirmek, üzerini örtmek, hiçbir şey olmamış gibi davranmak, geçmişe odaklanmak, genellemek, karşılaştırmak, konudan konuya atlamak, konuyu kendine döndürmek, uzatmak, küsmek/surat asmak” davranışları örnek verilebilir. Ve bu olumsuz davranış repertuvarı çatışmanın sürmesi ve yıkıcı olmasına sebep olarak çatışma sürecini bir kısır döngüye sokar.
Bu davranışlara sebep vermemek için yukarıda belirtilen bazı çatışma yönetme stratejilerine ek olarak;
- Aç veya yorgun olduğunuzda çatışmadan uzak durun.
- Uzlaşmaya hazır olun.
- Özgül konu ile ilgilenin. Birikmiş sorunlarla ya da karakter özellikleri ile değil.
- Dikkatinizi konuya, birbirinize verin. Başka şeylerle meşgul olmayın.
- Savunmaya geçmeden onu anlamaya çalışın.
- Partnerinizin sözünü kesmeyin.
- Partnerinizin aklını okumayın.
- Önünüze onun hiç düşünmediği engeller koymanıza sebep olabilir. Bırakın açıkça düşündüğü/hissettiğini söylesin. Siz ona bunun için alan tanıyın.
- Unutmayın ki çatışma/öfke anında beyne oksijen, glikoz gitmez ve o an sadece savunmaya geçmek için hazır bekler. Bu anda ilk yapılması gereken iyi hissetme kaynaklarını (sakin ses tonu, dokunuş, göz teması, orman manzarası vs.) vermektir. Çatışma yönetmeye sonradan başlamak gerekir.
- Çatışma (özellikle partnerinizle veya genel olarak çatışmak) hakkında ne düşündüğümüz çatışmayı nasıl yöneteceğimiz kadar belki daha fazla önemlidir. Çünkü ilişki bireyin kendini kırılganlığıyla açtığı yegâne alandır. Dolayısıyla kendini tanıdığı bir yer. Bu sebeple “çatışma” kavramı algım benimle ve ilişki yaşama biçimimle ilgili bilgi vererek kendimle çalışmamı da söyleyebilir.
- İnsanlarla münakaşaya girmek veya girme düşüncesi size nasıl hissettiriyor?
- Partnerinizle çatışma yaşamak ya da ihtimali neyi tetikliyor?