Türkiye'de ekonomik kriz yaşanacak mı?
Son zamanlarda tüm dünyada ve Türkiye'de yaşanan ekonomik kriz, tüm dünyada aynı anda nasıl sirayet etti? Türkiye'de ekonomik kriz dönemleri nasıl geçti? Türkiye'de ekonomik kriz yaşanacak mı?
Cumhuriyetin ilanından bu yana Türkiye'nin başından o kadar çok kriz geçmiştir. Bu süreç hem dönemin hükümetleri adına en çokta vatandaşlar tarafından zorlukla atlatılmıştır. Tüm Cumhuriyet tarihinde yaşanan ekonomik krizleri inceleyeceğimiz bu yazımıza ilk ekonomik krizle başlamakta fayda var. Ulu önder Mustafa Kemal'in vefatı ile birlikte ülkede ilk ekonomik kriz yaşamıştır. Ulu önderin vefatının hemen arkasından 2. dünya savaşı patlak vermiş ve bütün dünya ekonomik buhranı en derinlerinde hissetmiştir. Uzun süren savaş sonrasında, çoklu parti sistemine geçen Türkiye siyasi krizler yaşamaya başlamış bunun akabinde ise 1960 siyasi krizi ile birlikte bir grup subayın gerçekleştirdiği darbe, doğrudan Türkiye ekonomisine de bir darbe olmuş ve ekonomik açıdan Türkiye'yi belki de 30 yıl geriye atmıştır.
Yaşanan zorlu süreçte politika ve siyasetle durumu düzeltmeye çalışan İnönü, 1962-63 yıllarında gerçekleşen darbe girişimleri ile birlikte bir türlü ekonomik toparlanmayı sağlayamamış bu nedenle ekonomik kriz hali bir şekilde devam etmişti.
Devam eden yıllarda dönemin en popüler hareketi olan askeri darbe yeniden akıllara gelmişti. Ülkede şiddet olayları artmaya devam ederken ekonomik ve sosyal huzursuzluklar da eklenince siyasi iktidar ile askerler arasında yaşanılan gerginlik 12 Mart 1971'de Muhtura krizine dönüşmüş ve hükümet tekrar düşürüldü. Başarıya ulaşan 2. darbe ile birlikte ülke ekonomik olarak yıpratılmaya devam ederken Türk vatandaşları ekonomik krizi aldıkları her nefeste hissetmeye devam etmekteydi.
2. darbenin ardından sağlıklı olmasa bile bir toparlanma sürecine girildiği düşünülen bir dönemde (1974) yavru vatan Kıbrıs'ta yaşanan gerginliğin sonunda bir gece ansızın gerçekleşen Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında Türkiye Cumhuriyetine ekonomik ambargo uygulandı. Bu ambargo ile birlikte hassas olan ekonomi hızlıca yıpratılmaya ve vatandaş giderek daha fazla yoksullukla mücadele etmeye mahkum edildi.
Yıllar geçtikçe krizler hız kesmeden devam etti. 12 Eylül 1980 krizine kadar ülkede hükümet ve güvenlik krizleri yaşanılıyor. Bu dönemde Cumhuriyet savcıları, gazeteciler, akademisyenler, millet vekilleri, sendikacılar hedef alınırken. 1977 de kanlı 1 Mayıs'ı, 1978 de Maraş katliamı, 1980 de Çorum olaylarını yaşayan ülke, sağ sol çatışması ve 115 tur boyunca seçilemeyen Cumhurbaşkanı derken 12 Eylül 1980 sabahına yine demokrasi krizi ile uyanıyor. Oyla belirlenemeyen Cumhurbaşkanlığı tankla belirlendi...
Yaşanan bu politik ve siyaset üstü durumlar ekonomiye doğrudan etki ediyordu. Şimdilerde çok sık kullanılan yabancı yatırımcının Türkiye'ye olan güven sorunu o dönemlerde bir sorun değil adeta kriz seviyesindeydi. Neredeyse hiç bir yabancı turist, yatırımcı veya şirket Türkiye'ye asla gelmiyor ya da gelecek planlamasında Türkiye'ye yer vermiyordu.
Siyasi bütünlüğün geçmiş döneme nazaran daha fazla olduğu bir döngüye giren Türkiye, devam eden süreçte 2001 krizini yaşadı.
2001 krizinde Türkiye neler yaşadı?
19 Şubat 2001 tarihinde yapılan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında yaşananlar, aslında ağzına kadar patlayıcı madde bulunana bir varilin içine ateş atmakla eşdeğer sayılabilecek şekilde güçlü ve derindendi. Hali hazırda pamuk ipliğine bağlı ekonomi bu tartışmanın ardından bir anda domino etkisi ile yıkım sayılabilecek bir depreme neden oldu.
Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sırasında dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Devlet Denetleme Kurulu'nun Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nda (BDDK) başlatmış olduğu denetime Başbakan Bülent Ecevit'in tepki göstermesi üzerine tartışma yaşandı.
Sezer, Ecevit'e anayasa kitapçığı fırlattı ve bunun üzerine Ecevit de bu duruma tepki göstererek toplantıyı terk etti. Ecevit'in toplantı çıkışında bekleyen gazetecilere, "Bu bir devlet krizidir" yönündeki açıklamalarının hemen ardından olanlar oldu ve resmi olarak 2001 krizi başlamış oldu.
2001 krizinden Türkiye nasıl çıktı?
Dönemin IMF Başkan Yardımcılığı yapan Kemal Dervişoğlu yurda geri dönüş çağrılarını dinledi ve ekonominin başına geçirildi. Mayıs 2001'de Kemal Derviş'in açıkladığı "Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı"; IMF ile imzalanacak olan stand-by düzenlemesi ve Dünya Bankası kredileriyle birlikte güven ortamının oluşması piyasadaki likiditenin artışını destekler nitelikteydi, gelen kredilerle birlikte düşen üretim denetim altına alındı ve tekrar üretim artırımına gidildi.
IMF bu dönemde yapısal reform için çalışmalarda bulundu ve ekonomik yasal düzenlemelerle ilgili telkinlerde bulundu neredeyse tüm telkinlerin dinlenilmesi uluslararası alanda Türkiye Ekonomisine olan güveni artırırken bu yasal düzenlemelerden bir tanesi olan Merkez Bankası'na para istikrarını sağlamak, ülke ekonomisine olan güveni perçinledi. Artık Merkez Bankası şimdiden kriz döneminden daha güçlü ve dik duruş sergiliyordu.
2001 krizi ile 2022'de yaşanan krizin ortak sebepleri nelerdir?
Az önce anlatılan 2001 krizi ile günümüz döneminde yaşanan sıkıntılarda çok ortak nokta yok gibi gözükse bile farklı olayların sonuçlarının aynı yere çıkması tekrar kriz mi geliyor? sorusunun sıkça sorulmasına neden oluyor.
- 2001 krizinde yaşanan yüksek enflasyon, 2022'de aynı şekilde vatandaşın cebini doğrudan etkiliyor.
- 2001'de TCMB'den nakit avans şeklinde kullanılan paralar ile döviz kurlarındaki sağlıksız fiyatlanmayı dengelemeye çalışmak geçtiğimiz yıl Türkiye'nin yaptığı ve bu senede ciddi şekilde döviz satışları ile fiyat dengelemeye çalışması aynı dönemlerde yapılmış ortak hatalardan biri olarak görülmekte.
- Banka mevduatlarındaki yaşanan likidite sıkıntısı 2001 zamanı ile eş değer derecede azalış göstermesi.
- Cari açıktaki ciddi artış
- Bankalar borçlarının döndürülememesi ve zaman zaman gecelik faizin çok ciddi miktarda yükseliş göstermesi.
- Piyasa beklentisi dışı döviz fiyatlamaları ve faiz oranları.
2023'de Türkiye'de ekonomik kriz yaşanacak mı?
Global ekonomide ismi 4 büyükler olarak nitelendirilen ABD, İngiltere, Japonya ve Avrupa Birliği ülkelerinin Merkez Bankalarının enflasyon verileri, tüm dünyanın ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini yakından ilgilendiriyor. Çünkü neredeyse tamamı enflasyon batağına girmiş durumda buna karşılık dev ekonomilerin tamamı politika faizlerinde artışa gitmeye devam ediyor.
Türkiye içinse durum biraz farklı pandemi nedeniyle üretimde yaşanan sıkıntıların dövize ve enflasyon oranına yansıması sıkıntının henüz net şekilde dile getirilmese de giderek büyüdüğünün göstergesi olabileceğini akıllara getiriyor.
Olası kriz senaryosunun en endişe verici tarafı iş gücü arzı sorunu ve tedarik zincirinin kırılması... Pandeminin en şiddetli olduğu dönemlerde neredeyse tüm dünya evlerine hapis olmuş mecburi olmadıkça tüm dünya izolasyon sürecine girmişti. Bu dönemde iş gücü arzında yaşanan krizin tekrarı ya da farklı bir sebeple yenilenmesi bu defa tedarik zincirinin tamamen kırması ihtimalini bu da global bir ekonomik buhranın resmen yaşanması anlamına gelmekte...
Pandemi etkilerinin henüz ne zaman biteceğine dair bir yorum yapmak sadece ülkelerin ekonomilerinin patronları için değil ekonomi profesörleri için bile henüz muallak durumda.
Tüm bu verileri bir araya getirip bir de geçmiş krizleri değerlendirdiğimizde Türkiye'de ekonomik krizin yaşanma ihtimalinin iyiden iyiye artış gösterdiğini söylemek mümkün. Elbette bu durumun yaşanmasını kimse istemez fakat ekonomik toparlanma için birçok konuda feragat edilmeli ve üretim kapasiteleri tekrar artırılmalı. Bunun yanı sıra üreticinin fiyat denetimleri daha da sıkılaştırılmalı.